''SABIR''
Sabır kelime anlamı olarak acı,
yoksulluk, haksızlık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların
geçmesini bekleme erdemi, olacak veya gelecek bir şeyi telaş göstermeden beklemek
demektir.
Gelen bela ve sıkıntılara sabrederek
göğüs germek büyük nimettir. Sabredemeyen felakete düşmüş olur. Bir hastalık veya bir bela gelince bağırmak,isyan etmek fayda vermez. Aksine zararlı olur. Bunun tek çaresi Allah-u Teala’nın takdirine razı olmaktır. Sabırlı olmayan
muvaffak olamaz. Bir kimse başına gelen felaketlere sabretmezse devamlı
huzursuz olur, doğru dürüst ibadet edemez. Kim Allah’tan korkarak sabrederse
sıkıntılardan kurtulur. Sabreden muradına erer. Her hayra sabırla ulaşılır.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi
vesselam) şöyle buyuruyor: “ Yüce Allah sevdiği kulunu sıkıntılarla imtihan
eder. Sabrederse kulunu seçkin kullarından sayar. Sıkıntılara rıza gösterirse onu
güzide kulları arasına alır”. Bakıldığında dünyada en büyük dert ,musibetler peygamberlerin , nebilerin ,Allah dostlarının başına
gelmiştir. Bunun sebebi hikmeti ise Mevla Teala kulunu kendinden başka
her şeyden uzaklaştırmak istemesidir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’in doksan küsur
yerinde sabır konusuna değinmiş , yüksek derece ve hatırların kazanılmasını sabra
bağlamış ve bu derecelerin kazanılmasını sabrın bir ürünü olarak değerlendirmiştir.
Herşeyin başı sabırdır. İslamın başı
sabır,Salih amellerin başı sabırdır.Fenalıklardan korunmanın nefis ile mücadele
edip haramlardan uzak kalabilmemizi sağlayan etken sabırdır. Sabır gösteremeyen
insanda ne İslam , ne din ,ne salih amel kalır.
Sabırsız tevekkül olmaz. Sabırsız Mevla’ya itimat
olmaz. Yüce ilim alimleri ve Allah dostlarının ittifak ettiği bir konuda şudur:
Sabırdan daha ziyade Allahu Teala’nın indinde başka bir derece yoktur. Bundan(
sabırdan) daha üstün bir sıfat düşünülemez.
Sabreden kişi sadece günaha düşmeme veyahut
gelen musibet ve belalara sabretmiyor. İmanını muhafaza, dini için canını hiçe
sayar halde sabredenler de olmuştur. Peygamber Efendimizin
( sallallahu aleyhi
vesselam) ümmeti de aynı imtihanları geçirmiş, sonu yokmuşcasına yapılan zulüm
ve eziyetlerin hiç biri fayda göstermemişti. Hatırlayalım Bilal-i Habeşi
Hazretlerine yapılan işkenceleri yada Hazreti Ammar b. Yasir'in babası ve annesi
İslamın ilk şehit ve şehidesi olan Yasir ve hanımı Sümeyye annemize yapılan
dayanılmaz eziyet ve cefayı.
Ne için dayanıp sabrettiler onlar? Yada daha
eskiye Firavun zamanına gidelim . Firavun’un kızının dadılığını yapan Hazreti Maşite annemize.. Gözlerinin önünde hem eşinin hemde evlatlarının ölümünü
izledi . Neden dayandı peki ? İlahı aşk onu o kadar kuşatmıştı ki yapılan eziyetlere
sabretmişti. İşte kardeşim , onlar dinleri için dünya hayatından vazgeçip ,
başlarına gelen her türlü derdi amenna diyerek kabul ettiler ve Cenneti ,
Rablerini kazandılar .
Firavun’un zulmüne maruz kalan Maşite annemiz
hakkında geçen bir hadiste Aleyhisselat-u Vesselâm efendimiz
buyurdular ki :” Ben Miraca giderken, Cebrail bana bir kabir gösterdi. O
kabirden misli amber kokuları geliyordu ve o kabir cennet bahçesinden bir bahçe
olmuştu. Cebrail'e “ Bu kabrin sahipleri kimdir?” dediğimde “ Ya Resulullah bu
kabir Firavun’un hazinedarı ve kızının dadısı olan Maşite sultanın ve
yavrularının kabridir.” dedi.
İyiliğin sonunda Allah’ın kulundan razı olması
vardır. Bu durumda Allah’tan gelen her şeye rıza göstermesine karşılık olarak
Yüce Allah’ın kuluna bir mükafatıdır.
Son olarak yazıma Hazreti İsa Peygamberin sözüyle bitirmek
istiyorum. Şöyle buyuruyor mucize dolu peygamber: Hoşunuza gitmeyen şeylere
sabretmedikçe hoşlandığınız şeyleri elde edemezsiniz.”
Beria Afife
Yorumlar
Yorum Gönder