Çarşaf, Cilbab, Milhafe, Nedir? Delilleriyle 1.Bölüm

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Essalatu vesselamu ala Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve ba’d

İmtihan yurdu olan şu dünyada, iman eden her mü’mine düşen Rabbinin emirlerini yalnızca O emrettiği için yerine getirmektir. Mülk O’nundur. İstediği gibi tasarrufta bulunabilir. Haram-helal koyma yetkisi yalnızca O’na aittir. O, el-Hâkim yani her işi hikmetli olandır. Ancak yarattıklarında, emrettiklerinde yahut yasakladıklarındaki tüm hikmetleri idrak edebilmemiz mümkün değildir.
Günümüzde idrak noktasında zorlandığımız, bazen haddi aşan cümleler kullandığımız hususlardan biri de tesettürdür. Tefsirlerde sayfalarca yer verilmiş, hakkında geçmişten beri çok fazla eser kaleme alınmış bu konuyu konuşmak, biz acizlerin çok becerebileceği bir şey değildir lakin duyup gördüklerimiz üzerine delilleri ile özet niteliğinde olabilecek bir yazı yazmak faydalı olur diye düşündük. Rabbim tesirini halk eylesin.
.
.
Âdem aleyhisselam ve Hz. Havva annemiz cennette iken elbiseleri avret yerlerini örten bir nurdu. Kendilerinden de birbirlerinden de bir şey görmüyorlardı. Yaratılışlarındaki kendini utandıracak şeylerin farkında değillerdi. Şeytanın kandırması ile yasak meyveden yediklerinde çıplak kalmışlardı ve hemen gayri ihtiyari olarak hiçbir telkin almadan yapraklar ile avret yerlerini örtmeye kalktılar. Bu durum A’raf suresi 22. ayette bizlere bildirilmiştir.
Gerek geçmişteki gerek günümüzdeki ilkel kabilelerin dahi, yapılan araştırmalar sonucunda en azından avret bölgelerini örttükleri görülmektedir. Demek ki giyinmek hava şartlarından korunmaktan ziyade insanda olan haya duygusundan doğan yani fıtratta olan bir eylemdir ve toplumlar medenileştikçe, Allah’ın kanunları kendilerine ulaştıkça her ibadette olduğu gibi örtünmede de bir şekil ortaya çıkmıştır. Kadın olsun erkek olsun iman eden bir kimse istediği gibi giyinemez. Hayatımızın her alanına müdahil olan İslam, bu noktada da bize bazı kurallar getirmiştir. Ancak konumuz daha ziyade kadın tesettürü olup çok uzun bir yazı olmaması açısından erkeklerin giyimine değinmeyeceğiz. Yoksa sanmayalım ki İslam yalnızca kadına yönelik yaptırımları olan bir din. Bilakis konu bir o kadar daha uzayacak şekilde erkek içinde emir ve yasaklar mevcuttur.
Zahiri manasına baktığımızda tesettür emrini görebileceğimiz iki ayet var:
“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar (yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, ziynet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar…” (Nur-31)
“Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Ahzab-59)
Ayetlerde karşımıza iki lafız çıkıyor; humur ve cilbab. Her ne kadar lafız itibari ile farklı olsalar da mana olarak aynı şekli ihtiva etmektedirler. Her ikisi de muhakkak içimizdeki elbiselerden başka onların üzerine giyilmesi gereken dış kıyafetin farz olduğunun delilidir.
Öncelikle humur kelimesine verilen örtü manasının günümüzdeki çene altından bağlanan türbanlar, şallar olduğunu düşünmek büyük yanılgıdır. Bu şekilde tercüme etmek ise sahabe ve seleften gelen görüşlere, uygulamalara ters düşmektedir. Onlar vahyin nüzulüne şahit olan, emirleri ve yasakları ilk ağız olan Efendimiz aleyhisselamdan bizzat öğrenen, Kur’an’ın tefsirini en iyi bilen nesilken sadece lügata bakarak ayete mana vermek başta Efendimiz aleyhisselam olmak üzere sahabe, tabiin ve günümüze kadar Kur’an ve sünnet yoluna ömürlerini adamış ilim aşıklarına çok büyük bir saygısızlık, vefasızlıktır. Ezeli ve ebedi ilminden bizlere bir cüz vermiş Rabbimize karşı hadsizliktir.
Bu yüzden çar, çarşaf, milhafe, ferace manasına gelen cilbab ile humur kelimesi aynı örtünme şeklini ifade etmektedir. İsmi her ne olursa olsun, annelerimiz olan hanım sahabelerin örtünme şekli gibi ise bunun adı tesettürdür.
Peki o kutlu neslin hanımları nasıl örtünüyordu? Ümmü Seleme validemiz anlatıyor: “Cilbab ayeti inince Ensar kadınları başlarında kargalar varmış gibi sükunetle dışarı çıktılar. Üzerlerinde siyah örtüler vardı.” (Cessas, Cilt: 3, Sayfa: 372 - Abdürrezzak, el-Müsannef)
Ayet ve sahih hadislerdeki rivayetlerden gördüğümüz üzere hanım sahabeler evlerinden çıkarken üzerlerine rengi siyah olan, bütün bedenlerini baştan aşağı tek parça şeklinde kaplayan örtülerini alıp onlara sarılıyorlardı. Tasviri kolay olması için şöyle diyebiliriz: 3-5 metre dikilmemiş bir kumaş düşünün. Onu başınızdan sarkıtıp bütün bedeninizi sarıyorsunuz. İşte onların örtüsü buydu.
Seneler, asırlar geçtikçe değişen dünyada bazı şeylerin şekil alması gayet doğal olduğu gibi tesettür noktasında da toplum şartlarına, örfe uygun olarak bazı şekiller ortaya çıktı. Mesela Anadolu kadını peştamal-dolaylık, ihram şeklinde farklı örtüler ile örtünüyordu. Bunların hepsi hatları belli etmeyen, dikkat çekmeyen, bol örtülerdi. Ancak köy hayatına uygun olup iki elle örtüyü muhafaza etmek gerektiğinden şehirde zorluk meydana getiriyordu. Zamanla şehirleşmenin artması üzerine kadınların daha rahat hareket edebilmesi adına günümüzde çarşafı şerif olarak bildiğimiz şekil Osmanlı döneminde ortaya çıktı.
Çarşaf kelimesi, tesettür ayetlerinde kelime olarak geçmemektedir. Çünkü Arapça değil Farsça bir kelimedir. Aynı şekilde namaz salat, oruç da savm olarak geçer. Nasıl ki bizler namazı, orucu inkâr etmiyoruz, çarşafında tesettürden bir parça hatta tesettürün en mükemmel şekli olduğunu inkâr etmemiz mümkün değildir.
Lisanu’l Arap, Tacü’l Arus Min Cevahiri’l Kamus, Muhitu’l Muhit gibi birçok lügatte ayetteki cilbanın karşılığı milhafedir. Milhafe için tekrar lügate baktığımızda ise Lügat-ı Remzi, Lügat-ı Cudi, Kamus-ı Osmani gibi lügatlerde de çarşaf manası verilmiştir.
El-Bahru’l Muhit, Revaiu’l Beyan, Medariku’t Tenzil, Ruhu’l-Meani, El-Keşşaf gibi tefsirlerde de yine çarşaf manası verildiğini görüyoruz. Bunu bize söyleyen zatlar ise Nesefi, Sâbuni, Alûsi, Zamahşeri, Ebu Suud, İbn Kesir, Ömer Nasuhi, Elmalılı Hamdi gibi ömrünü ilme adamış müfessirler. İlme olan uzaklığımızdan ötürü belki isimlerini bile duymadığımız ve dahi bizim de ismini burada zikretmediğimiz bu kadar alim, cilbabın karşılığı çarşaftır derken “çarşaf yobazlık, gericilik, abartı, hangi çağda yaşıyoruz” demek ayete dokunan söylemler değil midir? İnsan bu yüzden konuşurken evvela düşünmeli. Bu kadar insan,Yaz vaktinin kavurucu sıcağında  bile çarşafla geziyorsa acaba bunun ayette bir karşılığı var mıdır? Hangi şahsa, cemiyete, cemaate faydası olur ki? Kim bunu Allah emretmemiş olsaydı yapardı? Ömrümüzü boş işler ile geçirip, Prof. olduğu için ''hoca'' diye televizyona çıkarılan insanlardan çekirdek yiyip çay içerken aldığımız 3-5 bilgi ilim midir? Allah’ın dini haşa bu kadar ucuz mu?
Bilmemiz gereken bir hakikat var ki ilim rahle başında hoca önüne diz çökülerek öğrenilir.Bunu Osmanlıya bakarak da görebiliriz. Eğer bunu yapamadıysak en azından bu yolda nefsini, canını tüketmiş insanlara tabii olmalıyız. İşte o zatlar tesettürü böyle tarif etmişken, bugün zaman değişti diyerek modern tesettür algısını oluşturanlar kendilerinin ve kendilerine uyanların da günahını sırtlanarak ahirete çok pişman bir halde varacaklar. Unutmayalım ki ayetler bizim oyuncağımız değil, evirip çeviremeyiz, kafamıza göre anlayıp ben böyle anlıyorum diyemeyiz.
Konuyu toparlamak adına son bir noktaya değinip yazımızı nihayete erdirelim inşaallah. Dediğimiz gibi çar, çarşaf, milhafe ve ferace ayetin karşılığıdır. Ancak buradaki feraceden maksat hiçbir şekilde hatları belli etmeyen, hiçbir oturtması olmayan, çok çok geniş dış kıyafettir. Yani günümüzdeki feraceler bunu tam olarak sağlamamaktadır. Osmanlıda ki ferace şekline internetten bakarsanız daha net olarak anlaşılacaktır. Ama tabi “S” beden birisinin “XL” beden ferace alması durumunda o bolluğu sağlayacağı için tesettür olmaz demeyiz, tesettürdür lakin en mükemmel şekli unutmayalım ki çarşaf-ı şeriftir. Dünya için asla azı ile yetinmezken ahiret için aza kanaat etmek mümine yakışmaz. Rabbim cümlemizi muttakilerden eylesin. Âmin.
.
.
Birkaç bölümden oluşacak yazımızın ilk kısmı örtünmenin farz oluşunun delilleri hakkında idi. Hikmetlerinden, tam şeklinden, teberrücten daha sonra inşaallah bahsedeceğiz.

 Esselamu Aleykum…


M.Sena GÖLDERE

Yorumlar

  1. Rabbim razı olsun kardeşim kalemine sağlık. 🌟👏👏

    YanıtlaSil

Yorum Gönder