Fatih Çarşamba'da Bir Ulu Önder

Ehl-i derd ol ehl-i derd ol ehl-i derd ol ehl-i derd
Ey Usuli'den su'al edip tesella isteyen

(Ey ben Usuli'ye gelip benden teselli isteyen kişi,sana tavsiyem şudur. Dert ehli ol,dert ehli ol,dert ehli ol,dert ehli)

İşte İstanbul'un Fatih/Çarşamba da  bir kandil olan,Ahıskalı Ali Haydar Efendi o ehl-i derd olan alimlerden. Allah'ın ayetlerini anlatma derdi,İslam'ı nasıl insanlara daha güzel aktarabilirim endişesi içinde yanıp tutuşan bir veli.

Ali Haydar Efendi (rahimehullah) Batum'un Ahıska kazasında 1866 yılında dünyaya geldi. Babası Şerif Efendi,namazını ezan okunur okunmaz abdest alıp eda edebilmek amacıyla beline bağladığı ibrikler dolaştığından dolayı ''Molla'' olarak anılırdı. Ali Haydar Efendi dört yaşında babasının tabutu ardından yürür..''Yetimlik'' küçük yaşta nisbesi olur. Bu yüzden ''Molla Şerif'in Yetimi''diye anılırdı.
İlk ilim tahsilini Ahıska'daki civar medreselerde yapar. Temel İslami ilimleri okur. Zekası ve muhakeme gücüyle hocalarının dikkatini çeker. Tahsiline devam edebilmek için Anadolu'ya hicret etmek zorunda kalır.
İstanbul'da ilk olarak,devrin en ciddi eğitim kurumu olan Fatih Medresesi'ne kaydolur. Meşhur Alim,Çarşambalı Ahmet Hamdi Efendi'den umumi icazetname alır.

Ahd ile vefalar
Zevk ile safalar
Bu yolda cefalar
Çekmeğe kim gelir

(Yunus Emre Hazretleri)


Molla Şerif'in yetimi Ali Haydar Efendi,yıllar sonra Doğu ile Batı'nın hesaplaştığı şehir İstanbul'da,Doğu adına konuşan ve sesi en yüksek tizden çıkan ak sarıklı bir ulu hoca olmuştur. Dersleri ve vaazları büyük ilgi görmekte,talebe ve cemaati ona hayran kalmakta;''Ah! Bir de şu sufi karşıtlığı olmasa'' diye temennide bulunmaktadır. Çünkü o yıllar itibariyle Ali Haydar Efendi,aşk ocağının içine düşmemiştir.
Şehirde bir haber yayılır:''İstanbul ulemasından Dersiam Ali Haydar Efendi Merkez Camii'nde akşam namazını müteakip vaaz verecektir.'' Haberi alanlar,hınca hınç camiyi doldurmuş ve sabırsızlıkla Ali Haydar Efendi'nin gelişini beklemektedirler.
Beklenen an gelir ve o anı beklemeye değer kılan Ulu Hoca kürsüdeki yerini alır. Besmele,hamdele ve salveleden sonra vaazında Şeriat'tan,Şeriat'a karşı direnenlerden,yıkılanlardan,yıkanlardan bahseder.

 Aşk odununa daha girmeyen Ali Haydar Efendi o zamanlar tekkeleri tenkit ediyordu. Fakat oda bilmiyordu Aşk Eri ile tanışacağını..
Ali Haydar Efendi vaaz etmeye devam eder.Vaazı esnasında Bandırmalı Ali Rıza Bezzaz Hazretlerini de tenkit eder ve vaazı biter,yatsı namazı kılınır ve cemaat üzgün şekilde evlerine dağılır. Dinleyenler arasında bulunan Ali Rıza Bezzaz Hazretleri'ne bağlı olanlardan Börekçi Hasan Efendi de oradadır. Vaazı dinledikten sonra şeyhi ile dinlediklerini mütalaa etmeye gidiverir.Vaazı şeyhine anlatınca,evde kısa süreli olarak sessizlik yaşanır.
Büyük Veli,oluşan sessiliği şu iki cümleyle bozar;''Merak etmeyin! Ali Haydar Efendi çok yakında bize gelecektir.'' der.

Ali Haydar Efendi vaazını bitirdikten sonra bir pişmanlık hali kuşatır. Bir ara kendini toparlar ruhunda oluşan ukdeyi çözmek ve ızdırabını dindirmek için,hakkında hiç de hoş olmayan ifadeler sarf ettiği Büyük Veli'yi arayıp bulması gerektiğini düşünür. Çok geçmeden,düşüncesi kuvveden fiile geçer ve aramaya başlar..
O sırada Ali Rıza Bezzaz Efendi,kumaş dükkanında insanlarla meşguldür. (Ali Rıza Bezzaz Hazretleri'nin takvasından şunu anlayabiliriz;''Alış-veriş akdini Hanefi Fıkhına göre yapar ve takvasından dolayı da satacağı her kumaşı iki defa ölçerdi) Kumaş dükkanına iş için gelenler,fetva soranlar derken,beklenen misafir kapıda görünür. Gelen Ali Rıza Efendi'nin ,''Merak etmeyin,yakında bize gelecektir.''dediği Ali Haydar Efendi'dir. Ali Haydar Efendi yaptığı vaazı anlatır ve ondan özür diler. Ali Haydar Efendi dükkandan çıkarken,Ali Rıza Bezzaz Efendi ''Demek Çarşamba'da ikamet ediyorsunuz. Orada Ahmet Efendi vardır,onu ziyaret ediniz ve bizim gönderdiğimizi söyleyiniz der...

Gülden kurulmuş bir çadır
İçinde nimeti hazır
Kapıcısı İlyas,Hızır
Nan-ı şarabı güldür gül

(Ümmi Sinan Hazretleri)

Ali Haydar Efendi koyulur yola,doğruca Hacı Ahmet Efendi'yi bulur. Oda kendisine Maşlaklı Ali Baba isimli bir zatın olduğunu,önce onu ziyaret etmesi gerektiğini söyler. Bunun üzerine Ali Haydar Efendi,Maşlaklı Ali Baba'nın evine gider. Kırık ,dökük bir evdir. Saçı başı ağarmış,kıyafeti eski fakat yüzü nur desenli kambur bir zat görünür. Manzara Ali Haydar Efendi'ye hiç iç açıcı gelmez.
Maşlaklı Baba ona,''Benimle birlikte gel.'' der. Yürüdükleri yol boyu kömürlükten geçerken Maşlaklı Ali Baba''Ben burada Rabbimi çağırırım.''der.
Ali Haydar Efendi bu söze kızar;fakat belli etmemeye çalışır. İlk fırsatta kendisini Hacı Ahmet Efendi'nin gönderdiğini söyler. Maşlaklı Ali Baba'nın bu ifadeye karşılığı,''Benden şeyhlik öğrenip başkasına satacaklar.''şeklinde olur. Ortam gittikçe gerilir. Maşlaklı Ali Baba konuştukça Ali Haydar Efendi daha da sinirlenir.
Derken Maşlaklı Baba,Ali Haydar Efendi'ye ne işle iştigal ettiğini sorar. Ali Haydar Efendi''Hoca'' olduğunu söyler. O da ''Ne hocalığı?'' diye mukabelede bulunur.
Ali Haydar Efendi ''Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?''ayetini okur. Maşlaklı Ali Baba,''Sus,sus! Bir de ayet okuyorsun!''der. Ali Haydar Efendi , ''Ben cünüp müyüm ki ayet okumayayım!?'' diye karşılık verir.
Maşlaklı Ali Baba,''Cünüp olsan iyi, cünübü bir teneke su temizler;seni ise Karadeniz temizlemez!'' şeklinde karşılık verir.
Konuşma bu minval üzere devam ederken Ali Haydar Efendi,nefsiyle ciddi anlamda hesaplaşmanın içerisine girer. Nefsi,karşısına dikilip şöyle der; ''Gönderildiğin ve kapısında bekletildiğin adam bu mu? Kimlerin kapısında bekletiliyorsun? Halbuki sen Huzur Dersleri Baş Muhatabı,Dersiam Ali Haydar Efendi'sin.''der..

Suretten sirete,maddeden manaya olan bu yolculuğu Üstad Necip Fazıl'dan dinleyelim;

Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;
Esten,dosttan,sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
İçeride bir has oda,yeri samur döşeli;
Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.
Eti zehir,yağı zehir,balı zehir dünyada,
Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez.
Varlık niçin,yokluk nasıl,yasamak ne,top yekün?
Akli yele salıverip çıldırmadan geçilmez.
Kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi;
Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez.
Ne okudun,ne öğrendin,ne bildinse berhava;
Yer çökmeden,gök iki sak yarılmadan geçilmez.
Geçitlerin,kilitlerin yalnız Onda şifresi;
İşte,işte o eteğe sarılmadan geçilmez!




Bknz(İki Devrin Ulu Hocası,Ali Haydar Efendi/İhsan Şenocak)Hüküm Kitap kaynaklarından da yararlanılmıştır.

Yorumlar